2015 Aralık ayında gerçekleştirdiğimiz Asya gezimizin ikinci yarısını Kuzey Tayland’a ayırdık. Gezimizin ilk yarısına ait...
Pazar sendromu
Cemal BüyükgökçesuPazar’ın Pazartesi’ye kavuşmasının ardından dakikalar geçti sadece.
Ya da kimilerinin Pazar sendromlarının kağıt üzerinde son bulmasının… (Şu an Pazartesi’ye ait çünkü)
İşte “o kimileri” şu anda belki huzursuz bir uykuya daldı, rüyalarında bitmek bilmeyen haftaiçinden kurtulacakları Cuma akşamlarını görmek umuduyla, kimbilir…
İşte “o kimileri” yarın sabah uykularından uyandıklarında geri gitmek isteyen ayaklarına inat işlerinin yolunu tutacaklar. Taa Cuma’ya kadar. Çünkü “o kimileri” için hayat Cuma akşamları başlayacak. Taa Pazar’a kadar.
Ve ne yazık ki, “o kimileri” için yaşam denen kavram, kağıt üzerinde saydıkları hayatın yedide ikisinden ibaret olacak. Haftaiçleri yaşamaktan sayılmadığından.
***
Siz “o birileri”ndenseniz, kusura bakmayın ama, yaşama karşı nankörlük ediyorsunuz!
Yaşam bize o kadar fazla fırsat ve amaç sunuyor ki peşinden koşmak için. Seç, beğen, al diyor sanki!
Siz ne yapıyorsunuz?
Hiçbirini seçmiyorsunuz, ya da yanlış seçimlerde bulunuyorsunuz.
Hayat o kadar cömert ki, seçtiğinizi beğenmeseniz de, yanlış seçmiş olsanız da, geri adım atma fırsatı sunuyor size sonsuz defa.
Yani sonsuz defa pişman olsanız da, başa dönüp doğrusunu seçmeye izin veriyor.
Siz ne yapıyorsunuz?
Daha doğrusu ne yapmıyorsunuz?
Ne yaptığınızı, neyi kovaladığınızı, niçin yaşadığınızı sorgulamadan yaşamaya devam ediyorsunuz.
Pazar sendromu denen şeyi sıradanlaştırıyorsunuz. Haftaiçini yaşamamaya başlıyorsunuz. Hayatınızı o kadar savruk harcamaya başlıyorsunuz ki, hiç dünyaya gelmemiş olanların, ya da gelip de yaşama imkanı bulamayanların hakkını yiyorsunuz bir bakıma.
***
Ne yaparsak yapalım, hayat bize elini hala uzatıyor, uzatacak da her zaman.
Hayatımızın geri kalanını “yaşamamız” için sevdiğiniz şeyi bulun, onu kovalayın diyecek…
“O birileri”… Size sesleniyorum:
Hayatın sesini dinlemenin vakti gelmedi mi?…
İnsan, kendisine “Pazar sendromu” yaşatan ne varsa, o şeyi bir sorgulamalı önce.
Gerekiyorsa kendini, ya da o “şeyi” değiştirmeli. Olmuyorsa “ondan” kurtulmalı. Başka bir “şeyler” aramalı.
Hayata anlam katacak “şeyler” bulmalı.
Hayatın geri kalanını eksiksiz yaşamayı sağlayacak “şeyler” katmalı hayatına.
İşte o zaman, Pazartesi’nin Cuma’dan, bugünün yarından farkı olmayacak.
Çünkü her gün dolu dolu, severek, isteyerek yaşanmış sayılacak.
Ölmeden önce, “ben yaşadım” diyebilmek için üzerinde düşünmeye değmez mi sizce?…