2015 Aralık ayında gerçekleştirdiğimiz Asya gezimizin ikinci yarısını Kuzey Tayland’a ayırdık. Gezimizin ilk yarısına ait...
Meksika Gezisi Anıları: Gidiş Macerası
Cemal BüyükgökçesuAralık ve Ocak ayında sevgili dostum Onur ile Meksika’nın güney yarısını uçak, otobüs ve arabayla dolaştık. Gecikmiş bir yazı da olsa hayatımda unutmayacağım bir anı olan bu geziyi sizinle de paylaşmak istiyorum. Şimdiden söyleyeyim, bolca fotoğraf içeren uzun bir paylaşım olacak. Ayrıca yaşantıların zenginliğinden dolayı yazıyı birkaç yazıdan oluşan bir seri şeklinde yayınlayacağım.
Önce Meksika’nın dünya üzerinde nerede olduğunu açıklığa kavuşturalım. Meksika, Kuzey Amerika kıtasında ABD’nin güney sınırında bulunan, alan olarak nerdeyse Türkiye’nin 3 katı, nüfus olaraksa 1.5 katı büyüklüğünde bir ülke.
Resmi dili İspanyolca ve dünya üzerinde anadili olarak İspanyolca konuşan insan sayısının en yüksek olduğu ülke.
Ülke hakkında diğer detaylı bilgilere buradan ulaşabilirsiniz.
Maya takvimine göre dünyanın sona ermesinden tam bir gün sonra, 23 Aralık 2012 sabahı Maya’ların atalarının topraklarına doğru yola çıkmak üzere biletleri aldık. Ben Dublin’den, sevgili Onur Seattle’dan (ABD) gelip Meksika’nın başkenti Mexico City’de buluşacaktık. Buluştuk da, ama öncesinde yaşananlar oldukça maceralıydı:
Heyecan, 22 Aralık sabahı United Airlines’dan gelen rötar email’i ile başladı. Washington üzerinden aktarmalı ilk uçuşum 8 saat rötar yapacaktı. Bu da aktarma sonrası Mexico City uçağını kaçırmak demekti. United ile iletişime geçerek beni başka bir uçağa almalarını sağladım. Yeni uçuşum New York üzerinden olacaktı. Mexico City’e varış saatim çok değişmiyordu. Rahatlamıştım. Taa ki aynı günün akşamı (uçuştan 8 saat önce) gelen bir başka email’e kadar.
Bu sefer de United, New York uçağının iptal olduğunu haber veriyordu.
Yeniden yoğun bir telefon trafiği ve uçuş arama süreci sonucunda United müşteri temsilcisi, Frankfurt ve Heuston aktarmalı ve 5 saat sonra kalkacak bir Lufthansa ortak uçuşuna beni alabileceğini söylüyordu. Çok zor bulduğumuz bu uçuşu hemen kabul ettim. Hazırlanmak için sadece 2 saatim vardı. Sonrasında havaalanında olmalıydım.
Bu arada ufak bir detay daha vardı:
Almanya transit geçişler için vize istiyor muydu?
İrlanda’da yaşamama ve oturma iznim olmasına rağmen, İrlanda Schengen vize kanununa tabi olmadığından İrlanda vizesi Schengen ülkelerinde geçmiyordu. Peki ben ne yapacaktım? Ufak bir araştırma sonucunda Almanya havaalanınlarındaki uluslararası bölgelerde transit vize istenen sadece 20 ülke olduğunu öğrendim. Bildiniz, Türkiye de bu ülkelerden biriydi.
* ile gösterilen istisnai durumlarda ise Amerikan vizesi olanların, veya herhangi bir Avrupa Birliği ülkesinde oturma izni olanların transit vizeye ihtiyacı olmadığı yazıyordu. Bir engel daha kalkmıştı.
Bu sefer doğa ile mücadeledeydi sıra. Çünkü Dublin’in en rüzgarlı günlerinden birine merhaba diyorduk, havaalanı yolundaki bazı tabelalar dahi yollara savrulmuştu. Yolculuğun ilk ayağı olan Frankfurt uçağı rötar yaparsa, Heuston uçağını kaçırabilirdim. Çünkü aktarma süresi 55 dakikaydı. Stresli bir bekleyişten sonra uçak o fırtınada zamanında ama baya sallanarak kalktı, ve pilotun deyişiyle “rüzgarı da arkamıza almamız sayesinde” Frankfurt’a planlanandan 15 dakika önce vardı.
Frankfurt havaalanı London Heathrow Havaalanı ve Paris-Charles de Gaulle Havaalanlarından sonra yılda 58 milyon yolcu trafiğiyle Avrupa’nın en büyük 3. büyük havaalanı.
Bu büyüklüğüne rağmen, Avrupa’nın en modern ve uçuşlar arası aktarma süreci en başarılı havaalanınlarından birisi aynı zamanda.
Kısacası Heuston uçağına yetişmiştim. Hem de ne uçak. Lufthansa havayolları filosundaki dünyanın en büyük uçağıyla uçacaktım Heuston’a: Airbus A380
Uçak 2 katlı, geniş gövdeli, 4 motorlu, 853 kişi kapasiteli en yakın rakibinden %49 daha fazla alana sahip ve New York’tan Hong Kong’a durmaksızın uçabilme menziline sahip bir devdi. Açıkçası yolculuk sırasında böylesine bir kütlenin nasıl uçabildiğini defalarca sorguladım.
8-9 saatlik bir uçuştan sonra ABD’nün güneyinde yer alan ve Meksika sınırına en yakın şehirlerinden biri olan Heuston‘a indik. 4 saatlik bir beklemeden sonra Mexico City uçağı da zamanında kalktı. Uzun yolculuğun bu son ayağı 2 nedenden ötürü benim için son derece ilginçti. İlki uçakta yapılan ikramlardı.
İçecek ikramı sırasında hostesler herkese açık sarı renkte bardak dolusu bir içecek ikram ediyordu. Ve yolcular bu içkiyi, kola içer gibi yudum yudum içiyorlardı.
Tahmin edeceğiniz gibi ünlü Meksika tekilasıydı ikram edilen. Ve böylece Meksika’da tekilanın “shot yapılarak” değil de viski gibi yavaş yavaş içildiğini öğrendim. Diğer ilginç konuysa, 3 saatlik kısa uçuş sırasında ekranlarda Türkiye belgeselinin yayınlanmasıydı. Yanımda oturan ve şans eseri İngilizce bilen Meksikalı aile ile bol bol Türkiye sohbeti yaptık yolculukta.
Meksika yerel saatiyle akşam 22.00 gibi Mexico City’e indim. Meksika, Amerika vizesi olan Türkiye vatandaşlarından vize istemiyor. Rahat bir şekilde ülkeye girdim. Sabah 05.00’te Dublin’de başlayan uçak yolculuğum aynı günün akşamı 22.00’de Mexico City’de son bulmuştu. Çok ilginç bir rekor kırmıştım bu arada:
Aynı gün içerisinde İrlanda’da kahvaltı, Almanya’da öğle yemeği, Amerika’da erken akşam yemeği, Meksika’da ise geç akşam yemeği yiyerek 4 farklı ülkede bulunmuştum.
Sevgili Onur da, uçuşundaki rötar yüzünden benden yarım saat sonra inmişti Mexico City’e. Otelde buluştuk ve bir günden uzun süren yolculuğun yorgunluğuna aldırmadan aynı akşam Meksika lezzetlerine doğru bir başka yolculuğa çıktık.
Bir sonraki yazımda Mexico City maceralarımızı, San Cristóbal de las Casas, Palenque, Merida gibi diğer tarihi Meksika şehirlerindeki sürprizleri ve anıları bol bol resim de paylaşarak anlatacağım.
Takipte kalın!
Photo Credit: Stuck in Customs via Compfight cc