2015 Aralık ayında gerçekleştirdiğimiz Asya gezimizin ikinci yarısını Kuzey Tayland’a ayırdık. Gezimizin ilk yarısına ait...
Meksika Gezisi Anıları: Mayaların İzinde
Cemal BüyükgökçesuMeksika anılarımı anlatan yazı serisinin ilk yazısına buradan ulaşabilirsiniz.
…
Maceralı bir yolculuğun ardından Meksika’nın başkenti Mexico City’e varmıştık. Mexico City 9 milyon kişinin yaşadığı devasa bir şehir. Kırsallarıyla beraber 20 milyon kişi yaşıyor ve Batı yarımkürede metropol alanları içerisinde en kalabalık nüfusu barındıran şehir. Bu nedenle, Mexico City’de her çeşitten insanı görebiliyorsunuz. Bu yönüyle İstanbul’a benziyor. Ama İstanbul’dan çok ciddi bir farkı var:
Mexico City dünyanın en çirkin şehirlerinden biri.
Mexico City’e 1.5 gün ayırdık ve bu süreyi bu şehirde harcadığımıza açıkçası üzüldük. Meksika’da çok daha güzel ve zaman geçirilebilecek birçok başka şehir var çünkü.
Mexico City şehrine gelir gelmez en çok dikkatimizi çeken şey şehirde polislerin ve polis araçlarının çokluğu oldu. Kesinlikle abartmıyorum; şehrin nerdeyse hemen her sokağının köşebaşlarında polisler ve polis araçları var. Durmaksızın sirenlerin çaldığı, mavi beyaz araç ışıklarının yanıp söndüğü bir şehir Mexico City. Şehri bilmeyenler ilk geldiklerinde şehirde ayaklanma, isyan veya büyük bir olay olduğunu sanabilir. Ancak sonradan görüyorsunuz ki polis ve güvenlik birimleri, şehrin günlük yaşamının bir parçası. “Ateş olmayan yerden duman çıkmaz” diye düşünerek şehirde son derece dikkatli olmaya çalıştık, ciddi bir sorun da yaşamadık.
Mexico City’nin ilk durağımız olmasının nedeni hem uluslararası uçuşların genellikle bu şehre olması, hem de şehrin 40 km kuzeydoğusundaki Teotihuacan harabelerini görmek istememizdi.
Teotihuacan “Tanrıların Şehri” olarak anılıyor, çünkü efsaneye göre tanrılar insan yaratılmadan önce bu şehirde toplanarak insanın yaradılışını planlamış.
Bu şehir dünyanın en büyük ve en eski piramitlerinden bazılarını barındırıyor. O nedenle Meksika gezimizin en ilgi çekici ve etkileyici duraklarından biriydi bizim için.
Mexico City’de geçirdiğimiz 1.5 günün ardından, Meksika’nın en büyük havayolu şirketi Aeroméxico ile ülkenin güneyindeki Chiapas eyaletinin başkenti San Cristóbal de las Casas şehrine ulaşmak üzere Tuxtla Gutiérrez şehrine uçtuk. Bu şehir San Cristóbal de las Casas’a 1.5 saat mesafede ve bölgenin en büyük havaalanı burada.
Tuxtla Gutiérrez’den San Cristóbal de las Casas’a gitmenin en makul yöntemi taksi tutmak, biz de aynı şehre gidecek ve havaalanında tanıştığımız bir gezginle taksiyi paylaşarak yola çıktık. Takside önde oturarak belki de en büyük yanlışı yapmıştım, çünkü Meksika usulü araba kullanma sanatıyla yüzleşecektim. Yol gidiş ve geliş olmak üzere tek şerit ve oldukça virajlı. Buna rağmen tüm yol boyunca durmaksızın öndeki arabaları solladık ve karşı şeritten sollayarak gelenlerle sürekli karşı karşıya geldik. Bu durumlarda karşıdan gelen araba bizim şeritten geliyor olduğundan biz emniyet şeridine kaçıyorduk, ve anlaşılan o ki bu sürüş şekli Meksika’da oldukça benimsenmiş ve doğal karşılanıyor, çünkü Türkiye’de trafik canavarlığı olarak nitelendirdiğimiz kavramlar Meksika’da (varsa) kuralların bir parçası.
Yolda baya sohbet etme fırsatı bulduk gezgin arkadaşla. Kendisi her fırsat bulduğunda San Cristóbal de las Casas şehrine gelirmiş. Dediğine göre; çok yüksek enerjisi nedeniyle bu şehir insana huzur ve mutluluk veriyormuş ve insanı arındırıyormuş. Enerjisinden mi, renkli sokaklarından mı veya Maya yerlilerine yakınlığından mı bilinmez ama gezinin en sevdiğim durağı bu ufak şehir oldu.
San Cristóbal de las Casas 2200 metre yükseklikte ve dağların etrafını sardığı güzel bir vadi içerisine kurulmuş bir şehir. 160.000 kişi yaşıyor. Şehir dar taş sokakları ve evlerin renkli duvarlarıyla İspanyol koloni yaşamının izlerini taşıyor. Şehri turistler için önemli kılan bir başka özelliği ise bölge yerlilerinin yaşadığı çevre Maya köylerine yakınlığı. Biz de bir tur grubuna dahil olarak bölgenin görülmeye değer en renkli yerli köylerinden biri olan San Juan Chamula’ya gittik.
Chamula; Tzotzil Maya yerlilerinin yaşadığı ve Tzotzil dilinin konuşulduğu bir köy. Maya geleneklerinin bozulmadan günümüze dek ulaştığı ve yaşandığı dünyadaki çok nadir yerlerden biri. Bu kasaba Meksika içerisinde özel bir otonom statüye sahip. Polis veya asker bu bölgeye giremiyor ve Chamulalılar kendi güvenliklerini kendileri sağlıyor.
Bölgenin dini; Maya gelenekleri ve İspanyol katolik gelenekleri ile yoğrulmuş ve kendine özgün dinamikleri olan bir din. Köydeki kilisede yerlere dizilen çok sayıda Coca Cola ve Pepsi şişesi ve dikilen mumlar dikkat çekiyor. Bölge inanışlarında “sıvıların” ve “akışkan” nesnelerin önemi çok fazla, o nedenle dini ayinlerde Coca Cola ve Pepsi detayı çok değişik bir ambiyans yaratıyor.
Bir başka ilginç konu ise, dini inanış ve gelenekler nedeniyle köyde fotoğraf çekilmesinin kesinlikle yasak olması. Fotoğraf çekildiğini gören yerli kadınlar çocuklarını alıp evlerine giriyor ve yerli erkekler fotoğraf makinelerini kırmaya kadar ileri gidebiliyor. Biz de gezi öncesinde bu konuda ciddi olarak uyarıldık (yine de fırsat buldukça çekebildiğim diğer fotoğrafları paylaştım).
Chamula köyüne gelmişken gerçek bir Maya evine uğramamak olmazdı. Biz de turun bir parçası olarak gerçek Mayaların geleneksel yaşamlarını devam ettirdikleri bir köy evini ziyaret ettik. Ev yaşamını ve içerideki ambiyansı kelimelere dökmek son derece zor. O nedenle sadece resimleri paylaşacağım.
Enerji dolu ve neşeli şehir San Cristóbal de las Casas’dan sonraki durağımız Meksika’daki en etkileyici piramitlerin olduğu Palenque şehri olacaktı. Palenque’ye 5 saatlik bir otobüs yolculuğu ile ulaşacaktık. Nispeten uzun bu yolculuk öncesinde bildiğimiz İzmir boyozunun satıldığı bir pastanede yiyecek stoğu yaptık.
San Cristóbal de las Casas ve Palenque arasındaki yolun gece yolculuğu için çok güvenli olmadığını ve gerillalar tarafından otobüslerin durdurulup soygun yapıldığını söylediler. Biz de hem daha güvenli olması, hem de müthiş yol manzarası nedeniyle gündüz yolculuk yapmayı tercih ettik. Ama Palenque yolculuğu pek de güzel geçmedi. Hayatımın en virajlı (tamamen dağ yollarından geçen) yolculuğunu mide bulantılarıyla tamamladım. Dünyanın en virajlı yolculuğu olduğunu kanıtlamak için Google Maps’ten yolculuk haritasını aşağıda paylaşıyorum. Buraya tıklayıp zoom’larsanız ne anlatmak istediğimi daha iyi anlayacaksınız.
Bir sonraki yazıda dünyanın belki de en güzel piramitlerinin bulunduğu Palenque’den, eğlence şehri Merida’dan ve yolculuğun tropik ve son durakları Cancun ve çevre adalarından bahsedeceğim. Takipte kalın!