2015 Aralık ayında gerçekleştirdiğimiz Asya gezimizin ikinci yarısını Kuzey Tayland’a ayırdık. Gezimizin ilk yarısına ait...
Tatilin Düşündürdükleri
Cemal BüyükgökçesuBodrum, Kuşadası, Çeşme, Marmaris…
Hayır, hiçbirini anlatmayacağım. Çünkü iznimi popüler tatil mekanlarından birinde geçirmedim bu sene. Geçirmeyi de sevmiyorum.
Çok fazla göz önünde olmayan, unutulmuş, arka planda kalmış, belki de ihmal edilmiş yerleri keşfetmek daha mutlu ediyor beni.
Gökçeada da (eski ismiyle: İmroz) böyle yerlerden biri.
3 günümü dolu dolu Gökçeada’da geçirdim bu tatilde.
Gökçeada Türkiye’nin en büyük adası (Bozcaada’nın 8 katı büyüklüğünde) ve Çanakkale iline bağlı. Kuzey Ege’deki 2 Türk adasından biri. Ülkenin en batı ucu diyebiliriz bu adaya. Türkiye’de güneşin en son battığı yer diğer bir deyişle. Ada hakkında çok fazla detay bilgi vermeyeceğim. Merak edenler detayları Vikipedi‘den okuyabilir.
Burada, 3 günlük bu gezinin dikkat çekici iki noktasından bahsedeceğim.
***
İlki “Ulusoy” isimli otobüs firmasının bıraktığı olumsuz izlenim hakkında.
Yolculuğun ilk kısmını otobüsle, dönüşünü uçakla yaptık. Otobüs yolculuğumuz tek kelimeyle “sıkıntılıydı”. Bozuk havalandırma, çalışmayan kulaklıklar, bileti satın alırken var denilen ancak daha sonra çalışmadığı anlaşılan kablosuz internet, müşteriyle iletişimi eksik muavin ve diğer bazı detaylar Ulusoy gibi önemli bir firmanın bendeki olumlu imajını son derece sarstı.
Özellikle servis sektöründeki firmalar, verdikleri tüm hizmetlerde aynı istikrarı sağladıkları sürece başarılı olurlar. Diğer bir deyişle başarıyı, sadece İstanbul-Ankara hattındaki üst düzey hizmet değil, daha düşük talebin olduğu hatlardaki hizmet kalitesi belirler. Bu açıdan bakıldığında, Ulusoy bana göre sınıfta kaldı.
***
Gökçeada 1960 yılına kadar Rum nüfusun çoğunlukta olduğu bir yerleşim yeriymiş (1960’ta 5487 Rum ve 289 Türk yaşıyormuş). Bu tarihten itibaren çeşitli nedenlerle Rum nüfusu azalmış ve bugün adada 300’den az Rum kalmış. O nedenle, eskiden Rum’ların yoğun olarak yaşadıkları yerleşimler (Rum köyleri) bugün ıssız ve terkedilmiş gibi duruyor. Ama yine de, bu tarihi Rum köylerinin ara sokaklarında dolaştığınızda eskiden hareketli ve canlı olan bu sokakları, kahveleri, bahçeleri hayal etmek hiç de zor değil değişik bir mistik duygu içerisinde.
Bu köyleri dolaşırken Beşiktaşlı Barba Hristo‘nun kahvesinde, adanın en meşhur ve lezzetli yiyeceği olan sakızlı muhallebiyi deneyip Dibek kahvesi içtim (Barba Rumca’da “amca” demekmiş). Sizlere burada lezzetlerini tarif etmeyeceğim, gidip yerinde denemeniz ve o lezzeti ıssız sokakların büyülü atmosferinde yaşamanız gerekli. Onun yerine size Barba Hristo’dan bahsedeceğim.
Barba Hristo’ya Beşiktaşlı denmesinin nedeni 1930’lu yıllarda Beşiktaş futbol takımında forma giymiş olması. Şu anda 91 yaşında ve adada yaşıyor. Tahmin edebileceğiniz gibi kendisi Rum.
Şaşıracaksınız ama, tatlıları ve kahveleri sipariş ettiğimizde servisi bize Barba Hristo yaptı. Yılların yorgunluğunu taşıdığı kamburuna aldırış etmeden ve elleri hiç titremeden bize tatlıları ve kahveleri getirdi. Kendisinin 91 yaşında bu denli dinç ve hayat dolu olmasının nedenini hala hayatın içerisinde yer almasına, hayatı bizzat yaşamasına, ve bu yaşına rağmen hala çalışmasına bağlayabiliriz.
Barba Hristo bizlere çok önemli bir hayat dersi veriyor aslında. Çalışmakla yaşamak aslında aynı şey. Eğer sevdiğiniz, anlam bulduğunuz işi yapıyorsanız yaşıyorsunuz demektir. Hastalıkları, kötülükleri ve hatta ölümü ise yaşayarak uzak tutuyoruz. Bilmem bunun ne kadar farkındayız… Barba Hristo bunu çok güzel anlatıyor bize.
***
Gökçeada tatilinde bu anlattıklarımdan çok daha fazlasını yaşadım,gözlemledim. Filmin tamamını burada anlatmak yerine, keşfetmek için size fırsat tanıyor ve burada yazıyı noktalıyorum. Belki eksik yerleri sizler tamamlarsınız…