2015 Aralık ayında gerçekleştirdiğimiz Asya gezimizin ikinci yarısını Kuzey Tayland’a ayırdık. Gezimizin ilk yarısına ait...
Askerlik ve Düşündürdükleri
Burak12 Aralık’ta askere gidip, 16 Mayıs’ta İstanbul’a geri döndüm. 343. Kısa Dönem.. Ünye İlçe Jandarma Komutanlığı, Ordu…
Uzun uzun askerlik anısı anlatmak tabiki de istemem. Amacım daha çok beraber yaşadığım diğer askerler ve rütbelilere biraz empatiyle yaklaşabilmek. Ülkenin küçük bir portresini zihinlere çizebilmek. Sadece askerler değil, rütbelilerin bile neden “şafak” saydığını bir kez daha anlayabilmek, sizlere anlatabilmek…
Bu yazıyla, henüz askerliğini yapmamış veya hayatlarında hiç yapmayacak olanlara daha önce yaşanmamış bir hayat kesiti sunabilmeyi istiyorum.
Anlatacaklarım binlerce askeri bölgenin sadece birinde edinilen tecrübelerden elde edilmiş notlardan oluşuyor. Kaldı ki jandarma dışında, bu ülkenin hava, kara ve deniz kuvveti de olduğunu bilmek lazım. Yani, benim yaşadıklarımı tüm askerlerin yaşadığını sanmıyorum. Yine de belli başlı disiplin uygulamalarının da sabit olduğu kanaatindeyim.
Askeriyeyle ilk tanışma, askeri malzemelerin dağıtılması ile oluyor. İşte tam da bu anda, savunma ödeneklerinin ne derece artırıldığına tanık oluyorum. Büyüklerimin anlattığı kıtlığın kalmadığını kanaat getiriyorum:
Kamuflaj, postal, eşofman, pijama, ayak baş ve vücut havlusu, traş köpüğü, diş macunu, diş fırçası, şort, traş çantası, şampuan, 4 adet askı galoşu, eldiven, bere, 2 çift çorap, iç çamaşırı ve tüm bunları içine koyabilmek için bavul!
06.00 – Koğuş kalk! Traş ol!
06.30 – Yataklar ve dolaplar hazır bir şekilde kahvaltıya in!
07.00 – Kahvaltı et ve mıntıka bölgelerini temizle!
08.00 – Silahlı bir şekilde içtima için hazır ol!
08.30 – Eğitim programı varsa sözlü ya da uygulamalı eğitim
12.00 – Öğle yemeği içtiması
18.00 – Akşam yemeği içtiması
10.00 – Yat!
Bu mu bütün askerlik diye soranları duyar gibiyim. Tabiki de hayır. Buraya yazılamayan saatlerde nöbet, dış görev (polisin icra ettiği her türlü görev) veya bölük içerisinde emredilen her türlü hizmet yapılıyor. Özellikle çay getir götürleri insanı bir nevi çay bahçesinde çalışan garson gibi hissettiriyor insanı. 50 rütbeliye karşı 25 asker olunca, bu duruma da fazla şaşmamak gerekiyor.
Nöbet dediğin 4 saat ortalama. Şanslıydım, gece nöbetim hiç olmadı. Denize karşı nöbet tuttum. Karadenizin çılgın dalgalarına fısıldadığım şarkılar bana nöbet attırdı. Çapraz duruşunla insanların hayranlık dolu bakışları insana yine de gurur veriyordu, belirtmeden geçmemek lazım.
Dış görevlerin saatleri belli olmuyordu. Dağlardaki, tepelerdeki en ücra köylerde çıkan en ufak anlaşmazlık bile jandarma için görev sebebi oluyordu haliyle. 10 yaşındaki çocukların halı saha maçında bile zorunlu güvenlik sebebiyle jandarmaya iş veriyordu.
***
Nöbetçi çavuşluğu.. İkiye ayrılıyor; gece ve gündüz çavuşluğu. Son 20 gün gündüz çavuşluğu görevini güzelce tattırdılar şahsıma. 50 rütbeli ile 25 asker arasında köprü görevi desem fazlasıyla tanımlamış olurum. Nöbetçi değiş, göreve asker hazırla ve her türlü aracı hizmeti ifa et. Peki en kritik soru: 50 rütbeli mi yoksa 25 asker mi bir çavuşu daha çok uğraştırır. Hayır, rütbeli değil, asker uğraştırır. Şaşırdınız değil mi? Şaşırmamak lazım aslında, diyorum ya ülkenin bir portresini zihinlere çiziyorum…
Okuduğun okul ne kadar önemli olsa da, bir insanın aldığı aile eğitimi, kendini hayata yetiştirmesi, empati kurabilmesi, uyumlu olabilmesi, yardımsever olması vb. özelliklerin hakikaten bir “meziyet” olduğunu anlıyor insan. Çoğunun genç yaşına vermek istiyorum olan biteni, ancak yaşı büyük olanlar da insanı fazlasıyla zorlayabiliyor. Tekrar ediyorum, ülkenin bir portresini zihinlere çiziyorum.
Ve emretmesi haiz olan yaklaşık 50 komutan… Emin olun, ben burada rahat bir askerlik yaptım diyorsam, bu kadar komutanın iyi niyetinin neticesindendir. En başında ise, fazlasıyla anlayışlı ve askerini seven bir bölük komutanı yüzbaşının etkisi… Komutan çocuklarına İngilizce dersi de verdim, bilgisayarda yapmaları gereken işlere de yardımım dokundu. Bazılarıyla dertleştim, bazılarıyla fikir alışverişinde bulundum. Mesleğimden birtakım bilgiler aktardım. Şunu gördüm ki, onlar da her asker gibi insanoğlu ve kendi meslekleri konusunda endişeliler. Bazıları jandarma polis olur mu, meslekten ihraç edilir miyiz diye soruyorlar. Bazıları, böyle olmasa bile hayatlarını değiştirmek istiyor. Ancak, bir girdi mi 10 sene beklemeleri gerekiyor çıkabilmeleri için. Diyorum ya bazıları hakikaten şafak sayıyorlar. Teşkilat dışında ne işle uğraşabileceklerini bilmiyorlar. Tüm bunların üstüne, yaptıkları iş, trafik, asayiş gibi hata kabul etmeyen alanlar. Tüm bu sorumluluklar, onlar için de içinden çıkılması güç, stresli bir ortam yaratıyor. Kamu memuru gibi gözüktükleri için, hükümetin askerlik ile ilgili aldığı kararları adım adım takip ediyorlar.
Olaya böyle bakınca, asker ve komutanlar, sanki bitiş çizgisine ulaşmaya çalışan, kendi kellelerini kollayan birer yarış atı gibi gözüküyor.
Yine kendi bakış açıma geri dönecek olursam, askerliğin götürdüğü, en verimli dönemimden koca bir 6 ay oluyor en başında. Bir ekonomist olarak, bu giden 6 ayı, her sene askerliğe başvuran onbinlerce iş sahibi üniversite mezunu ile çarpacak olursak, ülkenin ekonomik kaybı da apaçık ortaya çıkıyor.
Askerin getirdiklerini ise herkes nedense açıkça ortaya koymuyor. Ben koyacağım: Öncelikle vakitli öğünler. Çok kaliteli olmayan fakat yine de sağlıksız olmayan besinler. Erken kalkıp erken kalkmanın getirdiği disiplin. İnsanın sadece kendine bakması değil, yaşadığı bölgeleri de temizleme gereğinin benimsenmesi. Diğer insanlara olan saygı anlayışının kuvvetlenmesi. Hızlı hareket etme kabiliyeti kazanma, vakitli ve doğru yerlerde bulunma meziyeti. Etrafa ve insanlara duyarlı olabilme kabiliyeti. Her çeşit insanı tanıyabilme ve onların dilini konuşabilme. İnsan yönetme ve yönlendirme becerisi.
Evet, yukarıda kazandığım ya da kuvvetlendirdiğim yanlarımı sivil hayatımda da kullanıyorum geldiğimden beri. Bundan sonra iş hayatımda olsun, özel hayatımda olsun, her yerde askerliğin doğru bildiğim yönlerini kullanmayı da kendime bir görev kabul ediyorum.
SON SÖZ
İster 1 ay, ister 3 ay, ister 6 ay… Bu değişik havayı solumak lazımmış diye düşünüyorum şu anda. Enteresan bir psikoloji de, sanki daha dün 12 Aralık’mış ve ben kaldığım yerden kazandığım meziyetlerle yola devam ediyorum.
Bundan sonra da askerlik anılarımı tek tek anlatıp sizi sıkmak yerine, bu edindiğim değişik havanın bundan sonraki sivil hayattaki keşiflerime olacak etkilerini paylaşmaya gayret edeceğim.
Resimler: 2. ve 4. görseller http://www.tsk.tr adresinden alınmıştır.