2015 Aralık ayında gerçekleştirdiğimiz Asya gezimizin ikinci yarısını Kuzey Tayland’a ayırdık. Gezimizin ilk yarısına ait...
Sidney’de Haftasonu Macerası
Cemal BüyükgökçesuBu yazı, bu başlığı hakediyor. Geçen haftasonu tam anlamıyla macera dolu geçti. Maceranın sonundan bir kareyi üstte paylaşıyorum.
Son 2 haftadır Sidney’de bolca yağdı, havanın açtığı geçen Pazar gününü ise uzun bir trekking ile değerlendirmek istedik güneşin çıkmasını fırsat bilerek. Google’dan arkadaşım Luna ile sabah erkenden buluşup tren istasyonunun yolunu tuttuk. Trekking yapacağımız park şehrin 1 saatlik mesafede güneyindeydi. Kolay bir yolculuğun ardından Sidney’in en büyük ulusal parklarından “Royal National Park“ın kuzeyindeki Cronulla kasabasına ulaşmıştık. Buradan yarım saatlik bir vapur yolculuğuyla trekking rotasının başlangıcı olan Bundeena kasabasına geçtik.
Hızlı bir kahvaltının ardından 28 km’lik trekking turumuz başlamıştı. Evet, yanlış duymadınız. Bu mesafe parkın en kuzey noktasından en güney noktasına kadar olan mesafe, ve tahmin edebileceğiniz gibi Royal National Park (benzer ulusal parklar gibi) devasa boyutlarda. Bu rotayı seçtik, çünkü rota okyanus kenarından ilerliyordu ve parkın güneyindeki Otford tren istasyonunda bitiyordu, buradan tekrar trenle şehre geri dönecektik.
Yağmurların ardından pırıl pırıl, berrak bir hava vardı. 25 derece civarında ve nem yok denecek kadar azdı. Kısacası muhteşem trekking koşullarında (hala çamurlu ve ıslak olan bazı patikaları saymazsak) keyfimiz yerindeydi. Hedefimiz 28 km’lik bu rotayı aynı gün içerisinde tamamlamak değildi, sadece deneyecek, olmazsa aynı rotadan geri dönecektik çok zorlamadan.
1-2 saat ilerledikten sonra, aynı turu tek başına yapan Melanie isimli Alman bir arkadaşla tanıştık dinlendiğimiz noktalardan birinde. Melanie, Avustralya’da 6 ay work & travel programı ile seyahat ettikten sonra Sidney’deki bir lojistik firmasında çalışmaya başlamış. Bizim gibi esnek bir şekilde bu rotayı denediğini duyunca bize katılmasını teklif ettik ve günün geri kalanına 3 kişi olarak devam ettik.
Toplamda 4-5 saat ilerledikten sonra (rotanın yarısına ulaşmıştık) bir dinlenme alanında mola verdik. Önümüzde 2 seçenek vardı. Ya ilerleyip rotayı tamamlayacaktık (4-5 saatlik daha yürüme mesafeydi) ya da dinlendiğimiz noktaya arabalarıyla gelen ve Pazar gününü buradaki plajda geçiren ailelerden birinden rica edip bizi en yakın tren istasyonuna bırakmalarını isteyecektik. Saat henüz öğlen 2 civarı olduğundan ve trekking çok keyifli geçtiğinden ilerlemek ve şansımızı denemek istedik. En kötü ihtimalle, 2 saatlik mesafedeki bir sonraki dinlenme alanında (orada da otopark olabileceğini tahmin ediyorduk) arabası olan ailelerden tren istasyonuna bırakılmayı isteyecektik.
Kısa bir yemek ve dinlenme molasının ardından yeniden yola koyulduk. Parkın güneylerine ilerledikçe rota ormanlık olmaya başlamıştı. Bu da bolca çamur, su birikintisi ve birbirine benzeyen patikalar demekti. Bütün bu şartlar, bir de yorgunluk yüzünden oldukça yavaşlamıştık ve anlaşılan rotayı tamamlayamayacaktık. O nedenle bir sonraki dinlenme yerine yöneldik (patikalardaki yön işaretlerini takip ederek) ve oradan bir araba bularak en yakın istasyona ulaşmayı planladık.
Ne olduysa bu noktadan sonra oldu. Yarım saatlik mesafede olduğunu tahmin ettiğimiz dinlenme noktasına bir türlü ulaşamıyorduk. Muhtemelen yol ayrımı olan noktalardan birinde yanlış tercih yapmıştık. (Tüm yol ayrımlarında nereye götürdüğüne dair işaretler yoktu, yönümüzü tahmin ederek ilerliyorduk ve bugüne kadarki tüm trekkinglerde bir sıkıntı yaşamamıştık). Ancak bu sefer galiba yanılmıştık. Patikadan çıkmamıştık, ama bizi nereye götürdüğünü ve ne kadar sürdüğünü bilmediğimiz bir patikada ilerliyorduk. (Rotada bazı noktalarda telefonlarımız çekse de parkın içindeki mini patikaların detaylı haritaları internette yoktu).
Gittiğimiz yönü kestirdiğimizden ve bu yönde ilerlersek park içinden geçen anayollardan birine varacağımızı bildiğimizden ilerlemeye devam ettik ve sonunda araba seslerini duymaya başladık. Yola ulaşacak ve bir arabanın bizi istasyona götürmesini umarak bekleyecektik. Yol kenarına vardığımızda, muhteşem bir şansla, çevirme yapan bir polis ekibiyle karşılaştık. Onlar da ormandan pat diye çıkan 3 kişilik bizim grubu görünce oldukça şaşırmışlardı. Hikayemizi anlattık ve bizi en yakın istasyona bırakmalarını rica ettik. Yardımcı oldular ve böylece hayatımızdaki ilk polis arabasında yolculuk tecrübemizi de tatmış olduk.
Öğrendik ki en yakın istasyon nerdeyse 2 saatlik yürüme mesafesindeymiş. Polis otosuyla 20 dakikalık bir araba yolculuğundan sonra istasyona ulaştık. Polislerle hatıra fotoğrafımızı da çektirip Sidney’e akşam 8 gibi ulaştık ve bu maceralı ama keyifli günü Sidney’in en güzel Japon restaurantlarından birinde ramen (noodle çorbası) yiyerek kutladık.
Şimdi gelelim bu maceradan çıkardığımız derslere:
- Uzun ve ıssız trekking turlarına asla tek başınıza çıkmayın. Yanınızda en az 1 kişi olsun ki bir sıkıntı durumunda doğada tek başınıza kalmayın.
- Doğa yürüyüşlerinden önce mutlaka bölge haritasını inceleyin, zihninizde canlandırabilecek kadar haritayı tanımaya çalışın. Yanınızda detaylı harita olmasa bile araba geçen yolların hangi yönde olduğunu bilirseniz ve doğada yönünüzü kestirebilirseniz çok büyük ihtimalle anayollara ulaşırsınız.
- Polisler insanlara yardım etmek için çalışıyorlar (dünyanın %90’ında). O yüzden polislere durumunuzu anlatmaktan ve onlardan yardım istemekten asla çekinmeyin.
- Doğa yürüyüşlerinde karşılaştığınız insanların kıymetını bilin, selam verin, sohbet edin, tanışın, yeni arkadaşlıklar kurun. Çünkü bu insanlar %90 ihtimalle sizinle ortak ilgi alanları olan ve keyifli insanlar olacaktır. Şunu da asla unutmatın: Doğada olmaktan mutluluk duyan ve doğayı seven bir insan asla kötü olamaz.
- Günün birinde Sidney’e yolunuz düşerse mutlaka ve mutlaka “Royal National Park”ı ziyaret edin ve doğa yürüyüşlerine katılın. Emin olun, hayatınız boyunca unutamayacağınız kadar güzel bir gün geçireceksiniz.
Bu haftasonu ise Avustralya’nın güneydoğusundaki Tazmanya adasındaydım ve dünyaca ünlü Cataract Gorge Reserve‘de keyifli yürüyüşler yaptım ve ufak Launceston şehrini keşfettim. Bir sonraki yazıda detayları paylaşacağım…