Türkçe’de çok sık kullandığımız bir ifadedir “Patagonya mı kardeşim burası?” sorusu. Geri kalmışlığı, kuralsızlığı, düzensizliği ifade ederken Türkiye ile karşılaştırdığımız “hayali” bir ülkedir Patagonya. Peki gerçekten neyin nesidir bu, nerededir, gerçek midir?
Bu soruları cevaplamak için Aralık ayının sonunda Microsoft’tan arkadaşım Onur‘la Arjantin’de buluştuk (ben Dublin’den, Onur Seattle’dan yola çıktı) ve Şili ve Arjantin‘i kapsayan, Brezilya‘nın ise tek bir şehrine günübirlik gittiğimiz bir Güney Amerika gezisi yaptık. Ve Patagonya’yı bulduk. Detaylara girmeden çok kısaca cevaplayayım: Patagonya bir ülke değil, Şili ve Arjantin’in güneyinde yer alan ve üzerinde çok az yerleşim bulunan bir bölge. Ama muhteşem doğasıyla ve vahşiliğiyle dünya üzerindeki cennet olarak nitelendirebileceğimiz çok az sayıdaki yerden biri. Ne demek istediğimi, yazının devamında paylaşacağım fotoğrafları incelerseniz anlayacaksınız.
Bildiğiniz gibi, Onur’la her sene noel / yeniyıl tatili döneminde buluşup dünyanın ilginç sayılabilecek yerlerini keşfediyoruz. 2 sene önce Meksika’da araba kiralayıp tüm ülkeyi dolaşmıştık. Geçen sene ise; Tayland ve Kamboçya’yı görüp ardından Vietnam’ı güneyden kuzeye gezmiştik. Bu sene ise Güney Amerika’nın bir kısmını keşfetmek için yollara düştük. Gezdiğimiz yerlerin dünya üzerindeki konumlarını aşağıda kırmızı ile işaretledim.
Onur’la Arjantin’in başkenti Buenos Aires’te buluştuk, ardından ülkenin en kuzeyine uçup Brezilya -Arjantin sınırında yer alan İguazu şelalerini gördük. Şelalelerin büyüleyiciliğini üzerimizden atmaya fırsat bırakmadan kıtanın oldukça güneyindeki ve Arjantin’e ait El Calafate şehrinde bir “buzul” molası verip Şili’ye geçtik. Şili’ye geçme nedenimiz, 4 gece 5 gün boyunca dünyanın en etkileyici ve vahşi doğasına sahip Patagonya bölgesinde tur rehberi dahi olmadan kendi başımıza trekking yapmaktı. Yaptık da. 5 günlük yorucu doğa yürüyüşlerinin ardından dünyanın en güneyindeki şehir olan Ushuaia’ya uçtuk (Arjantin’de) ve yeniyıla Beagle kanalını, dünyanın en güneyindeki deniz fenerini ve kutup penguenlerini görerek girdik. Ardından, başladığımız nokta olan güzel havalar şehri Buenos Aires’e geri dönüp son 3 günümüzü dünyanın en güzel bifteklerini, pizzalarını ve empanadalarını yiyerek geçirdik.
Her zaman yaptığım gibi, bu keşif turumuzu da çok sayıda fotoğraf ile yaşatmaya çalışacağım sizlere. Ama bu sefer gezdiğimiz yer sayısı fazla, gördüğümüz manzaralar ise çok daha fotojenik olduğundan paylaştığım fotoğraf sayısı da bir o kadar fazla. Amacım da zaten fotoğraflar içerisinde kaybolup gitmeniz, dilerim başarırım.
Fotoğraflara geçmeden önce şu ön bilgilendirmeyi yapayım. Bu geziyi yaptığımız ay olan Aralık ayı, Güney Amerika’da yaza denk geliyor. O nedenle Buenos Aires ve İguazu gibi şehirler son derece sıcaktı (30-35 derece). Kıtanın güneylerine indikçe (kutuplara yaklaştıkça) hava da oldukça serinledi. Geceleri 0 derecelere yakın sıcaklıklar gördük ki bu rakam bölgenin kış döneminde çok daha aşağılara düşüyor.
Bir başka önemli bilgi de şu: Arjantin de, Şili de, Brezilya da Türk vatandaşlarından vize istemiyor. Pasaportunuzu gösterip elinizi kolunuzu sallayarak ülke değiştirebiliyorsunuz. Güney Amerika kıtasında Türkiye’den vize isteyen sadece 2 ülke var: Surinam ve Guyana. Aklınıza olsun.
Sıra geldi bol bol fotoğraf eşliğinde ve kronolojik olarak keşif turumuza başlamaya. Keyifli geziler:
Gezinin başlangıç noktası Arjantin’in başkenti Buenos Aires şehriydi. Buenos Aires’e İstanbul çıkışlı olarak Türk Hava Yolları uçtum. İstanbul’dan Buenos Aires’e doğrudan seferler var. Yol 15 saatten fazla sürse de, uçakta son derece hızlı çalışan internet hizmeti vardı ve oldukça sıkıntısız bir uçuş oldu. Şehre vardığımda hava yağmurlu ancak sıcaktı. Güzel havalar şehri Buenos Aires’i yaz yağmurunda gezmek de son derece keyifliydi.
Casa Rosada, diğer bir deyişle başkanlık sarayı. Cumhurbaşkanı burada yaşıyor.
Bunlar da kim diyeceksiniz. Önce biraz önbilgi vereyim. Arjantin’e gideceksiniz yanınıza mutlaka Dolar veya Euro almanız gerekiyor. Zira bankamatiklerden para çekmek oldukça masraflı ve ülkenin para birimi olan Arjantin peso’sunu bankalardan veya para değişim ofislerinden çekmek hiç de mantıklı değil. Bunun nedeni, “resmi kurun” son derece düşük, “gayriresmi kurun” çok daha avantajlı olması. Paranızı tanıdıklar ile veya Florida caddesinde “kambiyo kambiyo” diye bağıran kişiler aracılığı ile bozarsanız nerdeyse 2 kata yakın avantajınız olur. Dolarblue.net sitesinde resmi ve gayriresmi kurları incelerseniz ne demek istediğimiz daha iyi anlayacaksınız. Bu durumun nedeni, Arjantin hükümetinin döviz alım satımını ekonomik nedenlerden ötürü son derece kısıtlamış olması. Fotoğrafta gördüğünüz kişiler ise Willy ve arkadaşı. Willy, Google’dan takım arkadaşım olan Lars’ın Buenos Aires’te yaşayan akrabası ve yanımda getirdiğim dövizi yerel paraya avantajlı bir kurdan değişmeme yardımcı oldu. Kendisi Türkiye’de de 2 sene yaşamış ve dünyanın birçok yerinde çalışmış. Tanışmamız, ilginç hikayesini dinlemem için de güzel bir fırsat oldu.
Arjantin’de et yemeklerinin, özellikle bifteğin son derece lezzetli olduğu söyleniyor. Biz de en iyi bifteği bulabilmek için çok farklı yerde bolca biftek çeşidi denedik.
Buenos Aires sadece iyi biftek değil, dünyanın hemen her mutfağının en güzel yemeklerini tadabileceğiniz bir gurme şehri. Gördüğünüz yemek; deniz ürünlü paella (İspanyol).
Buenos Aires’de sadece 1 gün kalıp (gezinin son kısmında yine geleceğiz), daha kuzeyde yer alan Arjantin-Brezilya sınırındaki İguazu şelalerini görmek için İguazu şehrine uçtuk.
Hayatımda gördüğüm en etkileyici yerler içerisinde ilk 10’a rahatlıkla girer İguazu şelaleri. Aşağıdaki diğer fotoğrafları inceleyin; üstüne, şelalenin muhteşem gürültüsünün ve havadaki su zerreciklerinin yarattığı nemin oluşturduğu ambiyansı hayal edin…
İguazu bölgesi, 3 ülkenin kesişim noktası. Fotoğrafı çektiğim yer Arjantin tarafı. Fotoğrafın sağındaki topraklar Brezilya’ya ait. Sol taraftaki kara parçası ise Paraguay.
İguazu şelalelerini hem Brezilya tarafından, hem de Arjantin tarafından görmek mümkün. Biz İguazu’da 2 gün kaldığımızdan her iki ülkeden de şelaleri görme fırsatımız oldu. Üstte paylaştığım fotoğraflar Brezilya tarafından çekildi. Aşağıda paylaştıklarım ise Arjantin bölgesinden.
İguazu bölgesinde Arjantin – Brezilya arası sınır geçişleri son derece rahat. Taksiyle veya yürüyerek dahi sınır geçebilirsiniz. Biri Arjantin, diğeri Brezilya tarafında olmak üzere 2 kontrol noktası var. Aradaki tarafsız bölgedeki köprünün Arjantin’e yakın kısmı mavi beyaz, Brezilya’ya yakın kısmı sarı yeşil renklerde boyanarak ülkelerin bayraklarının renkleri yansıtılmış. Arjantin kısmında sizi ilk karşılayan şelale manzarası işte böyle.
Şahsi fikrim: İguazu şelalelerinin Brezilya kısmında yapılabilecek daha fazla aktivite var. Ancak Arjantin tarafınının sunduğu manzaralar daha iyiydi. Tek bir gününüz varsa Arjantin tarafını görmenizi öneririm.
İguazu şelaleri Amazon ormanları bölgesinde. Dolayısıyla hava da son derece bunaltıcı ve sıcak. Tropik iklimle beraber çok sayıda tropik hayvan yaşıyor bu bölgede. Timsah, iguana, yılan, tropik balıklar bu bölgede çok sık görebileceğiniz hayvanlardan bazıları.
İguazu’dan sonraki durağımız kıtanın oldukça güneyindeki ve Patagonya bölgesine yakın olan El Calafate şehriydi. El Calafate’ye esas geliş nedenimiz, dünyaca ünlü Perito Moreno buzulunu görmekti.
El Calafate, Perito Moreno buzulunu görmek isteyenlerin konakladıkları şehir, o nedenle oldukça turistik.
El Calafate’de Perito Moreno buzuluna gitmek dışında yapılabilecek şeylerden biri kuş parkını ziyaret etmek. Koruma altında olan birçok kuş türünü bu parkta görebiliyorsunuz. Dürbünle filamingolara bakarken…
El Calafate, ünlü Patagonya kuzusunu denemek için de güzel bir yer. Hemen her restuarantta bu şekilde pişen Patagonya kuzularını bulabilirsiniz. Son derece lezzetli.
El Calafate’ye esas geliş nedenimiz dünyaca ünlü Perito Moreno buzulunu görmekti. Şehir merkezinden buzul bölgesine 2 saatlik otobüs yolculuğu ile ulaşıyorsunuz. Biz de tüm gün sürecek Perito Moreno buzulu turunu kaldığımız otel aracılığı ile ayarladık. Yol boyunca muhteşem Patagonya manzaraları izledik.
Perito Moreno buzulu milli park içerisinde bulunuyor. Parkın girişinde sizi bu manzara karşılıyor.
Perito Moreto buzulunu görmek için 3 opsiyon var: 1 saatlik tekne turu ile buzula yaklaşmak. Buzul üzerinde trekking yapmak. Parkın içerisindeki yürüyüş rotalarını izleyerek buzulu farklı açılardan izlemek. Bizim satın aldığımız tur tekne gezisini ve park içerisindeki parkurları içeriyordu. Çok istememize rağmen buzul üzerinde trekking aktivitesini yapamadık yer olmamasından ötürü. Burayı ziyaret edecek olanların buzul trekkingini önceden rezerve etmelerini öneririm.
Buzula tekneyle yaklaştığımızda sizi karşılayan manzara bu. Perito Moreno, Antarktika ve Grönland dışında, az sayıda bilinen buzuldan biri ve sürekli büyüyüyor. (Dünyada büyümeye devam eden tek buzul, diğer tüm buzullar küresel ısınma etkileri ile küçülüyor). Bu büyümenin sebebi, Büyük Okyanus’tan gelen bulutların Andlar’a çok kuvvetli yağışlar bırakmasıymış.
Bu manzara da, milli park içerisindeki yürüyüş parkurundan. Fotoğrafı çektiğimiz noktaya vardığımızda gök gürültüsüne benzeyen bir ses duyduk ve aynı anda buzuldan devasa buz parçaları göle düşmeye başladı. O anı kameraya alamasak da tüm haşmetiyle yaşadık ve hissettik. Anlatılmayacak kadar büyüleyici ve etkileyici bir tabloydu. Bir kısmını gördüğünüz bu buzul 60 metre yüksekliğinde (Boğaziçi Köprüsü’ne yakın) ve 60 km uzunluğunda. Perito Moreno Buzulu günde yaklaşık 1 metre büyüyor. Bu büyüme nedeniyle, sürekli çatırdamalar ve kırılmalar yaşanıyor.
Perito Moreno buzulunu keşfettikten sonraki rotamız, heyecanla beklediğimiz 4 gece 5 günlük Patagonya doğa yürüyüşümüzü (W Circuit ismi verilen dünyaca ünlü trekking rotası) yapacağımız Torres Del Paine ulusal parkıydı.
Bu devasa park, Şili Patagonyası sınırları içerisinde bulunuyor. 6 saatlik bir otobüs yolculuğu ile Arjantin’deki El Calafate şehrinden komşu ülke Şili’nin Puerto Natales şehrine vardık. Puerto Natales, Torres Del Paine parkına 140 km mesafede bulunan ufak bir şehir. Buradan farklı bir otobüse geçip, 3 saatlik bir yolculuğun ardından Torres Del Paine parkına ulaştık. Dağ evlerinde konaklayacağımız, günde ortalama 25 km rehbersiz yürüyerek inanılmaz manzaralar göreceğimiz gerçek Patagonya maceramız şimdi başlıyordu.
Patagonya’da yapacağımız 4 gece 5 günlük bu yürüyüş, dünyaca ünlü W Circuit yürüyüşü. Dünyanın hemen her yerinden ileri seviye trekkingciler ve gezginler bu yürüyüşü yapmak için bölgeye geliyor. Dünyada doğasevenlerin, trekkingcilerin ve gezginlerin yapabilecekleri en üst seviye yürüyüş bu olabilir: Hem sunduğu inanılmaz manzaralar, hem de çok uzun yürüyüş mesafeleri nedeniyle. Kaldığımız dağ evlerininin işletmecilerinden ve tur firmalarından öğrendiğimiz kadarıyla bu yürüyüşü yapan çok fazla Türk yokmuş, hatta birçok dağ evi işletmecisi karşılaştıkları ilk Türklerin bizler olduğumuzu söyledi.
Gezginlerin konakladıkları dağ evlerinde buna benzer dünya haritaları var ve her gezgin ufak notlar yazıp geldikleri ülkenin üzerine işaretliyorlar. Haritada Türkiye’nin üzeri bomboştu, artık değil.
5 günlük yürüyüşümüzü yaptığımız Torres Del Paine parkı, 2420 kilometrekare alanı kapsıyor. Park içerisinde 3000 m yüksekliğinde dağlar, buzullar ve fiyordlar bulunuyor.
Parkta yazın ortalama sıcaklık 11 derece civarında (bizim gittiğimiz Aralık dönemi). Kışın ise 0’ın altına kadar düşüyor sıcaklık.
Trekking boyunca hemen her gün birbirinden çok farklı coğrafyalarda saatlerce yürüdük. Yürüyüşe sıkı bir kahvaltının ardından sabah 8.30 gibi başlayıp akşam 5-6’ya kadar yürüdük genelde. Yolun bazı kısımları son derece zorluydu. En zorlu kısımlardan biri olan bu ilk gün yürüyüşünde eğimli ve kaygan kayalar üzerinde ilerliyoruz. Buradaki zorluk ne kayaların eğimi, ne de kaygan zemin. İnanılmaz kuvvetli bir rüzgarla mücadele ediyorsunuz. Patagonya bölgesi coğrafi şartlarından ötürü dünyanın en fazla rüzgar alan bölgelerinden biri.
İlk günün zorlu yürüyüşünün sonunda sizi karşılayan manzara işte tam olarak bu. Özellikle güneşin doğduğu sabahın erken saatlerinde sizi masalsı manzaralar karşılıyormuş burada. Tabi güneş doğarken burada olabilmek için gece yarısı 3 gibi karanlıkta yürüyüşe başlamanız gerekiyor ki biz bunu yapmadık.
Meditasyon yapan bir gezgin
Kaldığımız dağ evlerinden bir görüntü. Dağ evlerinde dünyanın en harika insanları ile tanışıyorsunuz: Hepsi birbirinden ilginç hikayelere sahip iyilik dolu insanlar. Kimi tek başına dünyayı geziyor, kimi minik bebeğiyle beraber bu çılgın maceraya atılmış. Hepsinin ortak noktası doğayı ve insanı seviyor olmaları. Biz de bu 5 gün boyunca dünyanın hemen her yerinden çok güzel insanlarla tanışıp dostluklar kurduk.
Yürüyüş boyunca hava çok değişken olsa da şansımıza yağmur yağmadı. Ancak 2 haftalık gezimiz boyunca sürekli iklim değiştirmemiz zorlayıcı oldu. 30 derecenin üzerindeki Buenos Aires ve İguazu gezilerinin ardından 5 derece civarındaki bir sıcaklıkta El Calafate ve Perito Moreno buzulunu gördük. Ardından Torres del Paine milli parkında, 0 ile 15 derece arasında değişen sıcaklıkları yaşadık. Öyle ki bir sabah kalktığımızda dışarıda kar yağıyordu. Aynı günün öğleninde dağın zirvesinde tshirtle yürüyorduk. Gezinin son kısmında ise yine 30 derecelik Buenos Aires’e geri dönecektik.
Tam bu noktada öğle yemeği molası verdik. Bu muhteşem manzara, mola verdiğimiz en güzel yer değildi. İşte böylesine muhteşem bir coğrafyadan söz ediyoruz
Fotoğraflar ne kadar konuşuyor bilmiyorum ama National Geographic bu parkı dünyanın en güzel 5. yeri seçmiş. Aşağıdaki birkaç fotoğraf için yorum yazmıyorum. Dünyanın aslında ne kadar güzel bir yer olduğunu, ürettiğimiz yapay pisliklerin ve problemlerin gerçek doğaya ne kadar yabancı kavramlar olduğunu hissetmeye çalışın lütfen.
Üstte sizinle paylaştığım tüm fotoğrafları yol boyunca yürüyüş rotamızın farklı noktalarından çektik. En az bunlar kadar etkileyici (abartmıyorum) 1000lerce fotoğraf daha var. 4 gece boyunca dağ evlerinde kaldığımızdan söz etmiştim. “Refugio” ismiyle anılan dağ evlerinde yatak kiralıyorsunuz ve uyku tulumlarınızı bu yataklar üzerine serip uyuyorsunuz. Yani yorgan, çarşaf konsepti yok. Odaları 6-8 kişiyle paylaşıyorsunuz, o nedenle kimi ranzalar 3 katlı. Tuvaletler ve duşlar ortak, ve doğada kamp yapanlarla ortak kullanıyorsunuz. Dağ evlerinde 3 öğün yemek çıkıyor, ancak yemekler lezzetli olmaktan çok besleyici.
Bu da, son gece kaldığımız dağ evinin bahçe manzarası. Bahçedeki banklarda diğer gezginlerle bira, şarap veya kahve eşliğinde saatlerce sohbet ettiğinizi hayal edin.
W Circuit yürüyüşünün ikinci yarısında karşımıza bu sefer bir dağ buzulu çıktı. Perito Moreno buzulu kadar etkileyici olmasa da, sürekli düşen buz parçalarını ve oluşan çığları uzaktan gözlemlemek oldukça etkileyiciydi.
Yol boyunca mola verdiğimiz noktalarda da bizimle beraber aynı yürüyüşü yapan çok sayıda gezginle karşılaşıyorsunuz. Kimiyle derin bir sohbete giriyorsunuz, kimiyle yemeğinizi paylaşıyorsunuz. Ama hepsinden, ne işin ne okulun öğrettiğinden çok daha fazla şey öğreniyorsunuz.
5 günlük zorlu W Circuit turunu ufacık bebekleriyle yapan Seattle’lı çift. Yapmış oldukları ve hayata bakışları, en az doğanın kendisi kadar etkileyici bence.
W Circuit turunu tamamlamanın ve Patagonya’yı iliklerimize kadar hissetmenin hazzıyla bu sefer de dünyanın en güneyindeki şehir olan Ushuaia şehrine uçmak üzere yola çıktık. Yeniyıla da Ushuaia şehrinde girecektik. Burası aynı zamanda, dünya üzerinde Antartika kıtasına en yakın olan yerleşim yeri.
Ushuaia, Arjantin’in ve dünyanın en güneydeki şehri. Şehir, Ateş Toprakları’nın (Tierra del Fuego) güney yakasında ve ünlü Beagle Kanalı kıyısında yer alıyor. Hemen hemen bütün ürünlerin, şehre çok uzak mesafelerden getirilmesinden dolayı Ushuaia, Arjantin’in ve Güney Amerika’nın en pahalı şehirlerinden biri. Biz, tekneyle Beagle Kanalı turu yaparak dünyanın en güneyindeki feneri ve penguen ve fok (ayı balığı) adalarını gördük.
Les Eclaireurs Lighthouse, bilnen ismiyle dünyanın en güneyindeki deniz feneri.
Ünlü Martillo Adası ve penguenleri. Beagle Kanalı bölgesindeki onlarca ada içerisinden bu adayı seçmişler ve diğer adalarda penguen yaşamıyor. Adada yerleşim yok ve penguenler çok büyük bir özenle korunuyor. Penguenlere dokunmanız ve 2 metreden fazla yaklaşmanız yasak (eğer penguenler size yaklaşmazsa).
Ushuaia’da Penguen Adası turu sırasında Amerikalı Adrian ile tanıştık. Ailesi aslen Arjantinli ve İspanyolcayı anadili gibi konuşuyor. Kendisinin önerisiyle bu deniz restuarantında yerel lezzetleri denedik. Hatıra fotoğrafımız.
Soldaki tabakta karışık deniz ürünleri var. Sağdaki tabağın içerisindeki ise dünyadaki en lezzetli şeylerden biri olan kremalı yengeçli bir fırın yemeği.
Yeni yıla dünyanın en güneyindeki şehrinde girince hava da geceyarısı olmasına rağmen zifiri karanlık olmuyor. Ve yeniyıla alacakaranlık bir ortamda girebileceğiniz dünyadaki tek yer olabilir Ushuaia. Biz yine geleneğimizi sürdürüp bir İrlanda pub’ı bulduk ve yeniyıla burada girmek istedik, ancak malesef kapalıydı.
Soldan sağa: Adrian, Nuri, Marcio, Onur. Adrian’la sizi tanıştırmıştım. Amerikada yaşıyor ve bir devlet kurumunda çalışıyor, tatil için gelmiş buraya. Nuri, Montenegro’da yaşayan bir Türk. Kendisiyle şans eseri, Beagle Turu teknesini beklerken karşılaştık. Hemen her konu hakkında bilgisi olan, son derece dolu ve kültürlü biri Nuri. Aynı zamanda amatör pilot. Marcio ise Brezilyalı ve doktor. İznini değerlendirip buralara gelmiş o da. Yeni yıla girecek bir pub bulamayınca, Ushuaia’nın çok da dolu olmayan caddelerinde geceyarısı açık bir bar arıyoruz. Yeni yıla girmeye 5-10 dakika var.
Ushuaia’da keyifli 2 gün geçirdikten sonra, gezimizin son durağı olan başkent Buenos Aires‘e ve 30 derece sıcaklıklara geri döndük. Buenos Aires’te geçirdiğimiz 3 günün temel odağı tüm farklı yemekleri denemek ve en güzel bifteği bulmaktı. En güzel bifteği bulamasak da, muhteşem yemekler yedik ve güzel havanın keyfini çıkarttık.
Fotoğraf Buenos Aires’in kuzeyindeki Recoleta bölgesinden. Şehre geleceklere önerim bu bölgede kalmaları. Biz güneydeki San Telmo bölgesinde kaldık, ancak San Telmo bölgesi özellikle hava karardıktan sonra çok güvenli ve rahat hareket edilecek bir bölge değil. Güzel restuarantlar ve kafeler de genelde Recoleta ve Palermo bölgesinde. San Telmo da şehrin eski bölgelerinden biri, burasının da mutlaka gündüz gezilmesi gerekiyor. Kendine has çok güzel bir dokusu var San Telmo’nun.
Gittiğimiz çay evlerinden birinde çayı servis ederken kum saati bıraktılar. İki defa çevirin, çayınız hazır diyerek servis ettiler.
Burası, Buenos Aires’de en lezzetli yemeği yediğimiz yer. Evet, burası bir pizzacı. Buenos Aires’de ciddi bir İtalyan nüfusu var, ve şehirdeki İtalyan mutfağı son derece iddialı. Abartmadan söylüyorum, hayatımda yediğim en güzel pizzayı burada yedim. Mekanın adı: El Cuartito. Buenos Aires’i ziyaret edip de burada pizza yemezseniz üzülürsünüz.
Buenos Aires’i bugüne kadar gördüğüm, beğendiğim ve yaşayabileceğimi düşündüğüm şehirler arasında ilk 5’e koyabilirim (şehrin güzel olması yaşanabilir olduğu anlamına gelmiyor, İstanbullular daha iyi anlayacaktır dediğimi). Avrupa’dan koparılmış ve Güney Amerika kıtasının tam ortasına konmuş izlenimi bırakıyor kültürüyle.
Özetlemek gerekirse, son derece yorucu ancak bir o kadar da dolu ve keyifli geçen bir tecrübe oldu bu seneki keşif gezisi. Bir sonraki gezide dünyanın hangi köşesini keşfe çıkacağız bilinmez, ama daha kalabalık olacağımızı tahmin ediyorum. Birçok gezgin ruhlu arkadaş bir sonraki geziye ve keşif geleneğine dahil olmak istediğini söylüyor.
Bu yazıyı okuduktan sonra eminim birçoğunuzda da aynı heyecan kıpırtısı belirmiştir. Vaktiniz olduğunda sırasıyla aşağıdaki iki TED videosunu izlemenizi rica ediyorum (ilki Türkçe) ve anafikri bile çok şey anlatıyor: “Kendi hayatinizin izleyicisi degil, oyuncusu olun.”
İkinci video İngilizce, ama Türkçe altyazı mevcut. Özetle dünyadaki savaşların son bulması, insanların birbirini çok daha iyi anlaması ve dünyanın daha güzel bir dünya için daha fazla gezmeliyiz diyor Filistinli aktivist Aziz Abu Sarah.
İnsanların birbirini daha iyi anlayacağı ve savaşların sone ereceği bir dünya diliyorum.