2015 Aralık ayında gerçekleştirdiğimiz Asya gezimizin ikinci yarısını Kuzey Tayland’a ayırdık. Gezimizin ilk yarısına ait...
Yılın 340 günü güneşli olan şehir: Sidney
Cemal BüyükgökçesuBu bilgi bazı okuyucular için çok anlamlı olmayabilir, ama 3 senedir Dublin’de yaşamış biri olarak (yılın sadece 89 günü güneşli) Sidney bir güneş cenneti. 1 haftayı biraz aşkın bir süredir Sidney’deyim (niye burada olduğumun detayını bu ve bu yazıda bulabilirsiniz), henüz havanın kapalı olduğu bir gün olmadı.
Sidney güney yarımkürede olduğundan burada yaz yeni yeni başlıyor (kuzey yarımkürenin Nisan-Mayıs’ına tekabül ediyor şu aralar) ve sıcaklıklar daha şimdiden 30 derece civarında (hatta geçen Perşembe günü 38 derece ölçülmüş). Yine de geçiş mevsimi olduğundan 2 gün arasında büyük sıcaklık farklı olabiliyor.
Ama değişmeyen tek şey havanın açık olması (sanırsam ilk yağmur bu gece yağacak). Bu da Sidney’i benim gibi güneşi sevenler için yaşamak için harika bir şehir yapıyor. Havanın güzel olmasının da ötesinde Sidney şehir merkezine 10 dakika mesafedeki bakir sahillerde veya dünyaca ünlü plajlarda denize girmek mümkün (şimdiden plajlar tıklım tıklım). Deniz dediğime bakmayın, Sidney plajları Pasifik Okyanusu kenarında ve Ölüdeniz kıvamında sakin ve dingin bir sudan bahsetmiyoruz. En rüzgarsız günde dahi metreyi aşan dalgalardan ve üzerlerinde sörf yapan bir gençlikten bahsediyoruz. Kısacası burada hayat Türkiye’de alıştığımız hayattan biraz farklı. Size bu hayatı bu ve bundan sonraki yazılarımda elimden geldiğince kişisel düşüncelerimi ve anılarımı da katarak anlatmaya çalışacağım.
Sidney’deki evime yerleştikten sonra şehri keşfetmek için önümde koca bir 3 gün vardı (şansıma Pazartesi günü ulusal tatildi). Ben de gezilmesi gereken tüm turistik mekanları, kafeleri ve restoranları dolaştım bu sürede. Keşfetmek amaçlı çok sayıda farklı şehri dolaştım bugüne kadar dünyanın farklı yerlerinde. Hemen hepsinde en büyük yol yardımcılarım Google Maps, Foursquare ve Yelp uygulamaları oldu. Sadece bu 3 uygulama ile hayatınızda ilk defa gideceğiniz bir şehri tek başınıza tüm detaylarına kadar gezebilir, en güzel restaurantlarını keşfedebilir, şehirdeki tüm etkinliklerden haberdar olabilir, ve asla kaybolmazsınız.
- Google Maps: Google’ın bu harita uygulaması Foursquare ve Yelp gibi mekan önerileri sunsa da ben genelde yolumu bulmak ve seyahatimi planlamak için kullandım. Google, Sidney dahil dünyanın birçok şehrinde toplu taşıma bilgilerini de haritasına entegre ettiğinden, bu uygulama size toplu taşıma alternatiflerini, otobüsün, metronun kalkış saatini, durakları, servis aksaklıklarını vb. tamamen doğru ve güncel bilgilerle önünüzde sunuyor. Bu da size çok ciddi zaman kazandırıyor. Seyahat eden herkesin MUTLAKA kullanması gereken bir uygulama.
- Foursquare: Genellikle mekanlarda check-in olmak ve sosyalleşmek amacıyla kullanılan bu uygulamada aynı zamanda mekan önerileri, tavsiyeler, yorumlar, resimler vb. yer alıyor. Ben bulunduğum yerin etrafındaki cafeleri, restaurantları ve etkinlikleri nerdeyse sadece Foursquare ile keşfettim. Örneğin ilk defa gittiğim bir yerde nerede kahvaltı yapacağımı bilmiyorsam Foursquare uygulaması ile cafeleri aratıp puanlarına, yorumlara ve yemek resimlerine göre gideceğim yeri seçtim. Deneyeceğim yemeği dahi buradaki tavsiyelere ve uygulamaya yüklenmiş menüye göre seçtim.
- Yelp: Yelp de Foursquare’e benzeyen bir mobil uygulama. Uygulamanın odağı check-in yapıp sosyalleşmekten ziyade, mekan önerileri sunmak ve değerlendirmelerde bulunmak. Mekan değerlendirmeleri Foursquare’den biraz daha detaylı. Özellikle gideceğim mekanların fiyat aralıklarını bu uygulamadan kontrol ettim.
Sidney Opera Evi, Sidney Köprüsü, Sidney Botanik Bahçeleri aynı bölgede bulunan ve Sidney’in olmazsa olmaz ziyaret edilmesi gereken turistik yerleri. Sidney’de ilk ziyaret ettiğim yerler buraları oldu. Bu turistik yerler hakkında sizi çok fazla detaya boğmayacağım, bunun yerine aşağıda bolca fotoğraf ekliyorum ufak yorumlarımla:
Turistik olmazsa olmazları gezdikten sonra, sıra Sidney’in plajlarına gelmişti. Ben de şehrin en ünlü 2 plajı olan Bondi ve Coogeee plajlarına gittim. Ve hatta bu 2 plaj arasındaki trekking yolunu kullanarak unutulmuş ve bakir kalmış birçok ufak plajı daha görme fırsatım oldu. En çok hayret ettiğim şey, nerdeyse 5 milyon kişinin yaşadığı bir şehrin merkezine nerdeyse 10 dakika mesafedeki bu bölgenin bu kadar korunmuş, temiz, çok fazla insan elinin değmemiş olması oldu. Taksim’e 10 dakika mesafede benzer bir doğal alan düşünemiyorum.
Google Sidney ofisinde çalışan birçok kişi de hem şehirden bir nebze izole olması hem de plaja yakınlığı nedeniyle Bondi kasabasında yaşıyor. Bondi’de kalıp her gün işe bisikletle gidip gelen çok sayıda insan var. Bondi’de yaşam bir tatil kasabasında yaşamaya benziyor. Sidney’de gözlemlediğim rahat ve dertsiz insan modeli burada çok daha yaygın. İnsanların en büyük uğraşı plajda güneşlenmek, sörf ve spor yapmak. Doğal olarak dünyanın en sportif şehri olabilir Sidney. Karşılaştığınız her 4 kişiden 3’ü fit ve vücut geliştirmiş dersem ne dediğimi daha iyi hayal edebilirsiniz. Henüz gözlemlemedim ama söylentilere göre haftaiçi öğle aralarında ve iş çıkışında dahi plaja gelip sörf yapan insanlar olduğunu duydum. Bondi ve Coogee bölgesinden bolca fotoğrafı aşağıda paylaşıyorum.
En son olarak biraz da Sidney yemeklerinden bahsedelim. Sidney yemekleri demek biraz yanlış, Sidney’deki yemekler demek daha doğru olur, zira şehirde hemen her kültürün mutfağının en güzel örneklerini bulmak mümkün. Çünkü bildiğiniz gibi Sidney nüfusunun nerdeyse 3’te 1’i farklı ülkelerden gelmiş özellikle Asyalı göçmenlerden oluşuyor. Bu nedenle özellikle Asya mutfağını sevenler için Sidney bir cennet. Detayına inmeden önce hemen herkesin merak ettiği şeyi cevaplayayım. Hayır, henüz kanguru eti yeme fırsatım olmadı (Asya mutfağının güzelliklerini keşfetmekten Avustralya mutfağına zaman kalmadı), ama mutlaka deneyeceğim. Zaten duyduğuma göre Google ofisinde de bazen kanguru etli yemekler çıkıyormuş.
Bugüne kadar dışarda yediğim (kahvaltı dışındaki) yemeklerin nerdeyse yüzde 80’i Thai, Japon, Çin mutfaklarıydı (yakında Kore, Malezya, Vietnam mutfaklarını da keşfedeceğim). Bu yazıyı da bir Kore kafesinde Kore müzikleri eşliğinde yazıyorum. Gittiğim tüm mekanlarda en dikkat edici şey yemeklerin servis edildikten sonra en geç 3-4 dakika içerisinde önünüze gelmesi. Yemek beklemekten hoşlanmayan biri olarak Sidney restaurantlarında yemek büyük keyif oluyor benim için. Ayrıca bahşiş verme kültürü de çok yaygın değil şehirde, o nedenle bahşiş hesaplama zahmetine de girmiyorsunuz içinizden gelmiyorsa. Günün birinde yolu Sidney’e düşecek olanlar, bana e-mail atarak ulaşabilirler. Güzel bir restaurant & cafe listesi paylaşırım. Emin olun şu ana kadar gitmekten pişman olduğum bir restaurant veya cafe olmadı.
Anlatacak çok şey var, hepsini bu yazıya sığdırmak istemiyorum. Bir sonraki yazıda biraz da Google Sidney ofisinden, iş arkadaşlarımdan, katıldığım Web Analitiği etkinliğinden ve bu haftasonu yaptıklarımdam bahsedeceğim.
Bu haftasonu ne mi yaptım? Size bir ipucu o zaman…
Sevgiyle kalın!